21 Aralık 2012 Cuma

YA BİR GÜN SEVERSE…..


YA BİR GÜN SEVERSE…..




Sevdiğiniz kişiyle mi berabersiniz, yoksa herkesten daha çok sevdiğiniz kişiyle mi?

Kız erkek konularında hep yanıldım, yanılırım ve yanılacağım da. Teferruatta ineyim derken bütünden hep uzaklaştım.

Nedense arzulanmadan daha çok arzulamaya aşık olduk. Sevilmektense sevilmeyi hep istedik. Önce sevmek as oldu, sonra da çok sevdik diye aynı ölçüde sevilmek istedik. Bunu bir nevi zorunluluk gördük. Beklentiye girip  hayal kırıklığı yaşayınca da bu sefer karşı tarafı hırpaladık. İlişkiyi yorduk, yıprattık. Aslında en önemlisi karşı tarafı hırpalamaya çalışırken kendimizi daha çok yıprattık ve üzdük.
Bu durumu sadece aşkta değil, hayatın her noktasında her birebir ,beşeri ilişkimizde yaşıyoruz. Karşımızda ki kim olursa olsun ,ne kadar yakın ya da ne kadar uzak olursa olsun sevdiğimiz için koşul koyduk. Sevmeli, sevmeli ve yine sevmeli. Sevmiyorsa o takdir de isyan etmeli, onu duyguların en ağırıyla yani duygusuzlukla aforoz etmeli. Arkası sıra nefret, kin, incinmişlikler, gönül koymalar… Hırçınlığın sonunda kendi yüreğimizi cezalandırıp tüm cam kırıklıkların yüreğimize batıp canımızı yakmasına izin veririz.

İşte bu yüzden bu noktada hep yanıldık ya. Hislerimizin karşılığı zorunluluk olmamalı. SEVGİ ZORLAMAYLA OLMAZ. Belki zaman içinde oluşabilir. Bağımlılık, hasret, acıma ya da alışkanlıkta değildir. Çünkü bu duyguların yerini, başka kavramlarla da doldurabiliriz.

“ Acımak,;sevgi değil üstünlüğün kabulüdür. Hoşgörü; sevgi değil istenmediğine katlanmaktır. Bağımlılık; sevgi değil gereksinimin karşılanmasıdır."
Erdal ATABEK

Eğer sevdiğin seni sevmiyorsa ; onunla yalnızlığa devam etmek yerine onsuz bir ağaç gibi tek ve hür yoluna devam et. Zaten hala ısrarla onu sevmeye devam ediyorsan ,bunun adı K.S.S : Kronik Sevme Sendromu.. ( şimdi uydurdum) İnadına sevmek, zaman içinde tutkunun ötesine saplantıya geçiyor. Çünkü tezime göre gerçek sevginin içinde asla acıtma yoktur.  Acıtmaz kardeşim asla acıtmaz, naif bir duygudur. Sevginin içinde şefkat vardır. Sarmalar, korur sana güç verir.

Genelde psikolojik terapilerde mutluluğa giden yollardan birinin vericilikten geçildiğini söylerler. Verin, verin daha çok verin. Ama daha az bekleyin. Çünkü beklentimizin ölçüsü büyüdükçe yüreğimizde ki endişe tohumları o kadar sulanıp bereketlenir. Bu da karşı tarafa gereğinden fazla sorumluluk yükler ve ondan fedakârlık, sevgimize sahip çıkmasını bedelini ödemesi bekleriz. . Ve geriye kalan bir dolu kaybolan yıllarla baş başa kalırız. Sonrada en hislendiğmiz, dinlerken salyasmuk olduğumuz şarkıda Sezen den 'şimdi bana kaybolan yıllarım verseler' olur

Arkadaşlar bence kural şudur;

1 Yüreğini yüreğiyle  karşılayanı seveceksin. Yanına saygıyı da ekleyeceksin. Zaten yüreğini sunan fedakâr ve vericidir. Ondan özel bir şey beklemeyeceksin. O seni tanır ve sunacağını sunar.

2 Yüreğini yüreğiyle değil de saygıyla karşılayanı da, sevmeye devam et. Amma velâkin hiç seni sevsin beklentisine girme. Belki bir gün yüreği hislerine dayanamaz da sevgiye dönüşür. Ama sen, dediğim gibi ocakta karpuz yemeği bekleme. O oluşan duygular Erdal Atabek'in belirtiklerinden de olabilir. En iyi bırak ne olacağı sürpriz olsun. Çünkü sonuçta seni sayan başkasını sevmeyecek kaidesi yok. Bal gibi bu ihtimalde gerçekleşebilir, seni sevme ihtimali çok uzadıysa bu sona hazır olman lazım.

3 Yüreğini  saygısızlıkla ve sevgisizlikle karşılayanın da üstünü çizeceksin. Ona meydan okumakla uğraşmayacaksın. O bir sevgi şımarığıdır,.O zaman sana düşen basıp gitmektir. Yüreğin onu sevecek kadar yürekliyse, onu bırakacak kadar da cesaretli olmalı. Ha döndü, dönecek, bu sefer sevdi sevecek derken bir ömür biter. Sevgi güzellik ister, emek ister Nazım Hikmet in de dediği gibi zamanımızı kaybedecek, hayatımızı teğet geçecek lüksümüz yok..

Ama bir tarafta da zamane şairlerimiz ise şöyle der;

'oysa ben bir gun benı sevebilme ihtımalını sevmiştim

İşte bende bu noktada boşluğa düşüyorum. Dolu ya bırakıyorum yok, boşa bırakıyorum yine yok. Ne yazık ki nsanoğlu çok ilginç bir dönemeçte. Kim daha huysuz, kavgacı, karşı tarafı hırpalıyorsa, sürekli dikenlerini batırıyorsa, kım daha çok can acıtıyorsa o kişiler daha çok tutkuyla sevilip şımartılıyor. Toplum olarak mazoşist bir yapı oluşturmaya başladık. Elbette oluşan bu devinim de çözümlenmesi, irdelenmesi gereken ayrı bir çelişki.

Ama lütfen;


"Kendinizi Bir Kapının Arkasında Bekleyerek Tüketmeyin!"


Huzurlu Sevgilerle

Hoş Kalın

Zeynep ÇERKEZ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder