27 Ağustos 2012 Pazartesi

BAZEN AKLIMIZ; KALBİMİZİN DOĞRU OLMASINI DİLEDİĞİNE İNANIR

Her zaman için hayatı mantık çerçevesinde yaşamanın, doğru seçim olduğuna inanırız. Çocuklarımızı da bu felsefenin düzleminde yetiştirmeye çalışırız. Çünkü ne kadar mantık o kadar az risk. Ve bir o kadar da az hayal kırıklığı. Sonuç olarakda; kurtarılmış zaman... Oysa ne kadar büyük bir yanılgıdır.  Çünkü mantıkla alınmış kararların daha az risk getirdiği aşına bir gerçektir.
Ama bazen de aklımız, kalbimizin doğru olmasını dilediğine ne kadar çok inanmak ister. Ama çoğu zaman kalbimizin sesini dinlemenin mantıklı bir seçim olmayacağını öngörerek blokeleriz. Böylece içimize geçmişe dair keşkelerle birlikte, geçmiş zamanlara dönebilme özlemleri dolar.
-Tüh! keşke o gün kalbimi dinleseydim, keşke yüreğime bir şans verseydim, vah! Vah! Keşke, keşke. Hayatımda acaba ne gibi değişiklik olurdu?

Oysa hayatımızı sorgularken ne kadar az sayıda acaba ve keşkelere sahipsek, o kadar çok doğru yaşamış ve hayattan bir o kadar da tatmin olmuş oluruz.

Peki, doğru yaşamak nasıl bir şey? Herkesin doğru bildiğine yani, tamamen sürü psikolojisinin oluşturduğu kurallara öteki olmamak adına uymak mıdır?

50 yaşında ki müzmin bekâra sorarlar;
- bu yaşa kadar neden evlenmediniz efendim?
- Doğru insanı bulamadım o yüzden.
İşinde başarı olmamış biri ise,
-Doğru işte çalışmıyorum ondan.
Ya evliliğinde aradığını bulamayan mutlu olmayan biri
- Doğru evlilik yapmadığından
Sorunlu politikacı,
- Siyasete atılırken doğru zamanlama yapamadığından...
Hatta memnuniyetsizliğin nedenini o kadar ilerletiriz ki, herzaman için‘doğru ‘ya dogmatik bir nedenimiz hazırdır. Doğru ailede doğmadım. Ne yapabilirim yani daha doğarken seçme hakkım yoktu, yoksa bende Koç’un velihatı olurdum, tarzında bahanelerle  topu kendi kalemize atarak gol yemiş oluruz.

Anlayacağınız başarı, mutluluk adına oluşturduğumuz tüm olasılıklar bir doğru üzerinde yol alır. Pişmanlıklar, hatalar da hep doğrusuzluktan yaşanmıştır. ‘Doğru adım’, ‘doğru zaman’, ‘Doğru karar’…

İyi ki hayatımızda, üç yanlış alınmış kararın bir doğruyu götürme ihtimali yok.Yoksa hapı susuz yuttuğumuz kesindi…

Doğru tamamen nesnel bir kavramdır. Herkesin doğrusu kendi yaşanmışlığıyla, gözlemleriyle ve koşullarıyla paralel olmalıdır. Ayşe’nin doğrusuyla, benim doğru aynı olmamalı. Olmak zorunda da değil. İste bu noktada hırslarımızı da yönlendirebilmeliyiz. Herkesin kendine ait dünyası, sorumlulukları ve hayatın ona sunduğu seçenekler var. ‘Dünya üzerindeki hiçbir yürekte başka bir yürekle aynı değildir’. Anatomik olarak aynı olabilir, ama hepsinin kendine özel ayrı sesleri bulunmaktadır. Ve ayrı bedenlerde yaşanmışlıkları var. Başkalaşım adına aldığımız kararlara mantığın yanına kalbimizin de sesini eklemeliyiz. Doğru kararı ancak bu şekilde alabiliriz. Sürüden ayrılıp öteki olmaktan korkmamalıyız. Bazen yüreğimizi dinlemek bizi hedeften uzaklaştırdığını sorguladığımız anlarda olabilir. Ama emin olun bu düşünce sadece bir yanılsamadır. Bence hedef sadece ‘mutlu olmak’ ve ‘hayattan tatmin olmak, olmalıdır.


“ Hayat benim ve ben yaşadım “ diyebileceğimiz anlar ne kadar çok ise geriye dönük özlemlerimiz o kadar az olur!

Hata yapmaktan ne kadar çok korkarsak da o kadar çok pişmanlıklarla dolu yaşama sahip oluruz. Oysa hatalar sadece tekrarlandığı zaman pişmanlıklara dönüşür.

Alacağımız kararın kime göre doğru, kime göre yanlış olduğunu iyi özümsemek lazım. Aklımızın doğru değdiğine kalbimiz direnç gösteriyorsa, o kararda doğru gitmeyen bir sebep var demektir. İşte bu durumlarda yüreğimizi dinlemeyi ihmal etmemek lazım. Çünkü kalbimiz bize ikaz veriyor. İnandığı baska bir ses var. Hani bazen çok kararsızlıktan dolayı karamsar geçen anlarımız olur ya; bir türlü önünüzde ki ışığı göremezsiniz. İşte o anlar, aklınız ve kalbinizin birbiriyle çatıştığı an’lardır.

Yazar ne kadar güzel açıklamış;

“İnsan beyni gücünün yalnızca küçük bir yüzdesini kullanır. Eğer onları duygusal açıdan yoğun biçimde incelersen – fiziksel sarsıntı aşırı neşe ya da korku, derin meditasyon gibi – birden çılgınca hareketlenerek ileri bir akıl dinginliğine ulaştırır.
Ama imkânsız gibi görünen sorunlara fevkalade çözümler akıl dinginliği zamanlarında bulunur. Guruların yüksek bilinçlilik değdi şey budur. Biyologlar başkalaşım evresi derler. Psikologlar süperbilinçlik derler ve dindarlar ise duaların kabul olması derler. Bazen ilahı vahiy kalbinin zaten bildiğini duymak için beyni hazırlamak demektir…
Dan BROWN “

Tabiî ki kalbimizi sadece dinleyip kuzu kuzu oturmamak lazım. Hani sonra aktivasyonu sadece ‘düşünen düşünce derneklerimiz’ var ya, onlardan öteye geçemeyiz.

Günün getirdiklerinin içinden de bizi rahatsız edenleri ayırarak yaşamalıyız!

Ezbere mantıklı bir yaşam yerine; ruhu olan, nefes alan yaşamlar diliyorum. İnandığınız şeyleri korkusuzca yapabileceğiniz an’lar, ‘yaşanmış yaşamlar’ sizlerle olsun.

Huzurlu sevgilerle
Hoş kalın

Zeynep ÇERKEZ