2 Aralık 2013 Pazartesi

FARKINDALIK

FARKINDALIK



Bugün farkındalık hakkında bir şeyler yazmak istiyorum.

Birkaç zamandır fırsat buldukça farkındalık kavramını irdelemeye çalıştım. Mesela bir menekşe düşünün; Menekşenin çok güzel renkli çiçekleri vardır. Dokunduğun zaman eline kadifemsi bir doku hissedersin. Oysa menekşe, bu güzelliğinin farkında mıdır? Sonuçta onun güzelliğinin farkında olan bizizdir.Menekşe asla suyu seven bir bitki değil.Az su vereceksin. Çünkü fazla suda çürüyor. Eğer biz de bunun farkında olmazsak, güzelliğini ihtişamın zaman içinde kaybeder.

Demek istediğim aslında bizler de, birey olarak kendi farkındalığımızı hiçbir zaman tam olarak bilemedik. Bilemediğimizden dolayı çevremize yansıttığımız ‘ben’ler de gerçek olmadığı için, yaşam içinde karşılığımı alamadığımız ya da tatmin olamadığımız anlar oluyor.
İşte ben de bu sıralarda kendi farkındalığımı bulmaya çalışıyorum. Elbette bu farkındalık derken, megalomanlıkla aradaki çizgiyi korumak lazım. Yani zaman zaman arada bir latife olarak, dünyadaki tüm en güzel erdem’ ler bana ait desem de...

Mesela ilk olarak kendimde sadeliği fark ettim. Çünkü hayattan beklentilerimle – gerçekleştirdiklerim çok abartılı süslü şeyler değil. Yine kendimde fark ettiğim bir özellik de, maneviyatımın çok güçlü olduğu. Keza, iradem ve nefsimde kontrollü. Şuan için farkında olabildiğim yalnızca bunlar.
Peki, siz nasıl farkındasınız kendinizden, nelere sahip olduğunuzdan?

Hani diyelim ki kocaman bir eviniz var. Maddı olanaklarınız uygun olduğundan dolayı içini de en lüks derecede dekore ettıniz. İşte kocaman, hayal edilerek gerçekleştirilmiş lüks bir ev. Peki, sen bu evi kullanabiliyor musun? Hakkını verebiliyor musun? Varsayalım koşullara göre sen sadeliği seven bir insansınız. Oysa o ev, çok daha abartılı yaşamların yaşanacağı bir evdi. Sürekli çeşitli amaçlarla partilerin verilebileceği, barkavizyon-sinevizyon partilerinin yapılacağı yani hep bir renklilik, kalabalık, koşuşturmanın iç içe olması gereken bir ev.  Ama sen daha sade yaşamı seven birisin. Bana göre o ev senin ruhunu yansıtmıyor. Oysa bazen hayallerimiz ya da isteklerimiz bizi yansıtmaya biliyor.

İşte sonuçta kendi farkındalığımızı bilmeden, koşulların gerektirdiği yaşam biçimlerini yaşıyoruz. Ya da hayallerimizin, kendi iç dünyamızla özdeşleşmediği an'larda olabilir. Genelde zamanımızı hayatın getirileriyle yoğun olarak yaşıyoruz. Daima bir koşuşturma halindeyiz. İş yoğunlu bir taraftan, seyahatler bir taraftan, e bir de aile sorumluluklarımız varsa, ayrıca yaşam biçimine gelmiş hobilerinide eklersek...

Sonuçta kendi farkındalığını tanımak adına zamanın kalmıyor. Gün 25-26 saat bile olsa, yine kendine bunun için zaman bulamayacaksın. Çünkü bilinçaltı olarak boş bir kavram olarak nitelendireceksin.
Oysa eminim ki, insanın kendini tamamen bilmiş tanımış olması, hani şu sürekli bahsettiğimiz yaşamımızı daha anlamlı ve kaliteli kılmak adına cok özel bir yatırımdır, diye düşünüyorum.

Benim de, hep düşünce durumum var değil mi? Habire düşünüp düşünüp duruyorum. Şu düşünce özgürlüğü olayı da olmasa demekki yanmıştım. Yani bu kadar düşünmekle E tipine kesin giderdim.:)
Yine yazmayı abarttım, galiba. 
E hadi bitireyim bari...

Huzurlu Sevgilerle
Hos kalın

Zeynep ÇERKEZ


twitter.com/zeynepcerkez