24 Ocak 2013 Perşembe

DÜŞSEL KELİMELERİN USTASI "CEZMİ ERSÖZ"

DÜŞSEL KELİMELERİN USTASI "CEZMİ ERSÖZ"






"Önce kendimizden başlayalım. Karanlık yanlarımıza bakalım. Zaaflarımıza, korkularımıza, öfkemize bakalım. Yani önce aynaya bakmak gerekir. Benim yazılarım ayna yazılarıdır."

Düşsel kelimelerin ustası Sevgili Cezmi Ersöz’le hayata dair keyifli bir söyleşi yaptık.


1) Bazen hayat içersinde zamansızlık ve düzensizlik hayatın bir parçası haline gelebiliyor. Sonra bir bakıyorsunuz ki alışkanlıklar ihtiyaç haline dönüşmeye başlamışlar. Peki sizin ihtiyaca dönüşmüş alışkanlıklarınız var mı?

Olmaz mı! Elbette var. Bunların başında okumak geliyor. Yazmaktan daha çok okuyorum. Maalesef ki günümüz yazarları okumaktan daha çok yazmaya yöneliyorlar. Daha az okuyup, daha çok yazıyorlar. Bu da doğru bir alışkanlık değil. Ayda iki üç defa sinemaya ve tiyatroya giderim. Bunlar hep alışkanlık haline geldi ve ihtiyaç. Çünkü yazmam için beslenmem lazım. Kesinlikle bir yazarın diğer sanat dallarıyla ilgili olması gerekir. Resim, müzik, heykel, sinema, tiyatro… Oldukça keyif alıyorum. Ayrıca bir yazar için sanatın diğer dalları ekmek su kadar önemli ihtiyaçlardır. Disiplinli biri değilim. Anlık yaşarım.

2) İlham almak için sadece tek bir yere gitme fırsatınız olsa, burası neresi olurdu?

Tek bir diyebilir miyiz bilmiyorum. Ama başta Küba olmak üzere Latin Amerika

3) Eski yazılarınızda siyaset ve gündeme dair temalar daha fazla olurdu. Ama son yıllardaki yazılarınızda daha içsel sorgulamalar, soyutsal paylaşımlara dönüştü. Hissiyat ve görüntü olarak şimdi halinizi geçmişe göre karşılaştırır mısınız?

Döneminde siyasi yazılarım çok oldu. Fakat son yıllarda toplum çok fazla kutuplaştı. Kimse kimseyi anlamak istemiyor. Sizi bir yerde görmek istiyorlar. Kırmızı direk çizgiler çizildi. Oysa ben eleştiri hakkını kullanan bağımsız bir aydınım.

Artık siyasi kavramların içi boşaldı. Sizi yanlış anlamak, yargılamak ve infaz etmek için ortaya topluluklar çıktı. Özellikle de sosyal medya. Geçen Facebook’ta ülkemde yaşanan arka arkaya üzücü olaylara yönelik dedim ki ; – Evlatlarımızı kaybediyoruz, içim yanıyor, barış istiyoruz, diye yazdım. Yani duygularımı bundan daha insancıl nasıl söyleyebilirim, nasıl talep edebilirdim ki? Hemen bir karşılık geldi; – Ne barışı, katliam istiyoruz, diye.

Bu şekilde kafalar önyargılarla doldurulmuş. Canım sıkılıyor. Toplumu değiştirmek için önce insanın kendini değiştirmesi lazım. Kötülük topluma egemen oldu. Başkalarını incitmek, düşüncelerine saldırmak, başkalarının düşüncelerine egemen olmaktan ve bunlardan zevk alan insanlar ortaya çıktı. Dolayısıyla artık bende beni anlayabilecek insanlara, insanı değeri sorgulanabilecek ortamlara yazmayı uygun buluyorum. Çünkü kendisini değiştirmeyen insanlar toplumu da değiştiremezler. Önce kendimizden başlayalım. Karanlık yanlarımıza bakalım. Zaaflarımıza, korkularımıza, öfkemize bakalım. Yani önce aynaya bakmak gerekir. Benim yazılarım ayna yazılarıdır.

4) Sizi ergenlik dönemimden bu yana tanıyorum. Bizim neslin ergen gençlerinin fenomenleri vardı. Ümit Besen, Cengiz Kurtoğlu, Ayrılık Türküsü, Leman okumak gibi… Her liseli bu basamaklara kesinlikle uğrardı. Yan, tabiri caizse belediye otobüslerine binerken paso yerine şoför abiye bunlarla olan bağlantımızı göstermek, öğrenci olduğumuzu kanıtlamak adına yeterliydi. O’zaman ki gençlerle şimdiki gençler arasındaki farkı nasıl buluyorsunuz?

1977’de üniversite girdim. Bizim kuşağın yani 70’li yıllarda üniversite okuyanlar için siyasi canlılığın, hareketin en yüksek olduğu dönemlerdi. Bizim için temel mesele can güvenliğimizi korumaktı. Hayatımız söz konusu iken dönüp de başka ilgilere bakamadık. Sevgilimiz olmadı. Marka giymek gibi derdimiz olmadı, çünkü markalar yoktu. Televizyonların esiri değildik, çünkü televizyon sınırlıydı. Genelde siyasi içerikli kitaplar okurduk. Geceler boyu süren tartışmalar olurdu. Dünyayı anlamaya çalışırdık. Devrimleri, toplumsal gelişmeleri… Hatalar yapmıyor muyduk? Tabii ki yapıyorduk. Dünyayı tarif ederken eksiklerimiz vardı. Çeviri, yayıncılık ve enformasyon bu kadar ileri düzeyde değildi. Dünyayı anlamak, yorumlamak ve değiştirmek gibi bir derdimiz vardı. Özel araç kullanma derdimiz yoktu. Okula özel araçla gelenleri, marka giyenleri, lüks takılanları, makyaj yapanları ayıplardık, küçümserdik. Daha çok halka dönüktük. Ülkemizin sorunları bizim için daha önemliydi. Toplumsal sorunları mesela alan, kendini topluma feda etmiş bir kuşaktık.

Bu dönemin gençlerini asla yargılamam. Çünkü dönemin döngüsü böyle, algılaması, görüntüsü bu… Düşünün nesil 1980’den sonra neler gördü ki? Dizileri, reklamları, markaları… Sürekli sizi bir yöne doğru çekiyorlar. Kafalarınız allak bullak oluyor. Sınav, üstüne sınav. Bir sınavdan öbür sınava girip çıkmak zorundasınız. Bizim zamanımızda üç kişiden biri üniversiteye giriyordu. Şimdi 2 milyon kişi sınava giriyor ve çok azı kazanıyor. Geçim şartları zorlaştı. Bu yüzden bu dönemin gençlerini yargılayamıyorum. Ama halkın sorunlarıyla ilgilenen, ülkesinde ki davalara sahip çıkan, komşularımızdaki ve dünyadaki olayları yorumlayan gençleri takdir ediyorum

5) Aşkın içinde merkezinde olanlardan hakkını verenlerdensiniz. Hayatım boyunca hep sizin betimlediğiniz aşkın kahramanlarından biri olmak istedim. Beni o kadar çok derin sevecek, sarmalayacak bir aşkın içinde olmak. Peki siz hiç hayatınız da yüreğiniz de aşkın karşılığını bulabildiniz mi? Hoş zaten aşk bulunamayan, tüketilemeyen değil midir?

Hayal ettiğim aşkları ne yazık ki daha çok kendi içimde yaşadım. O aşkları yazılarımda yaşadım. Maalesef gerçek hayatta bulamadım. Çoğu kez bana aşık olanlara yanıt veremedim. Benim aşık olduklarımda beni çok kırdılar, incittiler. Aşkın içinde çok karanlık duygular görüyorum. Tutkular, ihtiraslar… Elbette yine aşk yazıları yazacağım. Ama artık sevgiye inanıyorum. Sevgi daha kalıcı ve şefkatli duygu olduğunu düşünüyorum. Sevgi ile kurduğum ilişkilerimde hala görüşüyorum. Birbirimizin yaralarını tamir ettik. Sevgide karşı tarafı mutlu etmek gibi bir istek var. Dediğim gibi şefkat var acıma var. Başına bir şey gelmesine dayanamazsın. Ama aşkta ölmesini istersin. Ayaklarına kapanmasını istersin. Sizce bu demokratik bir duygu mu? Acımasızlık…

6) Hayatı çözdüğünüzü düşünüyor musunuz?

Nerede…! Hayat giderek daha karmaşıklaşıyor. Gençken çoğu şeyi çözdüğünüze inanıyorsunuz. Ama ileriki yaşlarda öyle olaylarla karşılaşıyorsun ki yanıt verememe durumuna düşüyorsun. Hayatı çözdüm diyene, güler geçerim. İnsan yaşamının sonuna kadar hayatı anlamaya çalışmakla geçecektir. Aşkı, yalnızlığı, anlamaya çalışacaktır. Ne kadar mesafe alırsa o kadar iyi. Ama her zaman sorular kalacaktır.

7) Son zamanlarda gurular eğilim haline geldi. Hayat anlam katmaya çalışıyorlar. Bir dönem Uzakdoğu felsefeleri ile uğraşır olmuştuk. Şimdi de Amerikan öğreti sistemi. Orada kendi kültürlerine uyguladıkları burada bize formüle etme çabası var.

Amerikan davranış psikolojisinin dünya üzerindeki yansımaları. Daha kolay bir hayat, daha kolay bir yaşam, daha kolay nasıl zengin olunur, daha kolay nasıl aşık olunur gibi hayatı formüle ediyorlar.

8) Yani hayatı şıklara dahil ediyorlar

Evet. 100 soruda hayat nasıl çözülür, 100 soruda…

Bir de hayat koçları var. Onlarda bir takım formüller öneriyor. İnsanlar bu formülleri hayatlarına uyguluyorlar. Oysa bu çok yanıltıcı bir durum. Hayat formüle gelmez. Dostoyevski’nin güzel bir sözü vardır;

2*2= 4 değildir, 2*2=5’tir , 2*2= 6’dır. Hayatın anlamı budur.

Hayatın kişiye özgü ayrıntıları vardır. Ama işte bu gurular hayatı 2*2= 4 ‘e getiriyorlar.

9 ) Onların öğretileriyle hayata anlam katmaya çalışırken benliklerimizden dışarı çıkıyor ve hayatı daha da karıştırmış oluyoruz.

Ve önemlisi bundan oldukça da para kazanıyorlar. Çünkü insanlar merak ediyor. Ben hiçbir zaman 100 soruda ne aşkı, ne de başarıyı kazanamadım.

Hayatlara çerçeve çiziyorlar. Tek tip insan çıkarıyorlar. Farkındalık, kelimesi en sevmediğim kelimedir. Moda okuru yani piyasayı takip eden ama nitelikli olmayan okur daha çok rağbet ediyor. Bu kitaplardan yaşadıkları hayatı, tercihlerini güzel göstermesini bekliyorlar. Mutlu olduklarını göstermesini bekliyorlar. Sonrada büyük hayal kırıklıkları yaşanıyor. Sonuçta hayat kitaplarda yazılanlar gibi değil.

10) Hayat felsefenizi hangi slogan temsil eder

Sevinçten gökten uçmak için acının kucağına inmek gerekir..Nietche

-Çok Teşekür Ederim

Ben teşekkür ederim. gayet iyidi sorular.



Huzurlu Sevgilerle

Hoşkalın

Zeynep Ç.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder